Şeyh Abdülhadi Küfrevi
Şeyh Abdülhadi hazretleri Muhammed Küfrevi’nin büyük oğludur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. İlim adabını ve usulünü babasının yanında öğrenir, tahsili ilim ile birlikte hilafet icazeti de alır. Şeyh Abdülhadi (k.s), babası hayattayken halifelere icazet verebilen Küfrevilerin içindeki tek kişidir.
Muhammed Küfrevi’nin hakkın rahmetine kavuşmasıyla mürşid-i kâmil olarak irşad posta oturmuştur. Küfrevi hazretleri kendi yerine oturması için Abdülhadi’yi işaret etmişti. Bu görevi 1898 den vefat ettiği 1914 tarihine kadar hakkıyla yerine getirmiştir. Bitlis’te babasının türbesinde medfundur.
Şeyh Abdülhadi Efendi, “Emetullah” adında bir âlime hanımla evlenir, iki yıl sonra bir kız çocuğu olur.
Bu kız çocuğu ile alakalı şöyle bir hadise rivayet edilir. Şeyh Abdülhadi’nin harem odası Pir Küfrevi’nin odasıyla karşı karşıya idi. Şeyh Abdülhadi daima pir-i akdes olan babasının odasının kapısında ayakta bekler ve kendisine verilen bir emri hemen yerine getirmeye çalışırdı.
Yine bir gün babasının kapısını beklerken bakar ki, güzel kızı anası tarafından süslenmiş, odanın kapısını açmış, “Baba” diye seslenerek babasına doğru koşar. Abdülhadi Efendi de daha üç yaşında olan o sevimli ve cici kızı görünce dayanamayarak “Efendim, güzel kızım” der, kıza doğru yürür. Şefkatli bir şekilde kucağına alır, odasına doğru yürür. Odasının kapısına gelince arkadan babasının “Oğlum Abdülhadi” diye sesini işitir. O an dünya başına yıkılır; “Allah’ım beni affet, evlat aşkı beni babam huzurundan ve emrinden alıkoydu. Allah’ım, bana bir daha evlat verme ve bunu da benden al” diye niyazda bulunur.
Koşa koşa babasının huzuruna döner; “Efendim emrinize amadeyim, buradayım, emrinizi intizar ediyorum.” Der.
Pir hazretleri; “Bugün gelen halife ve müridlerin istirahatlerini, yeme ve içmelerini yetiştirebildiniz mi? Ve ikindi namazı sonrası yapılan zikir ve evradları kendilerine verildi mi? Namazdan sonra hatme ve teveccühler edildi mi?” diye soracaktım. Sen çok telaşlandın, o masum sevimli kız çocuğuna beddua ettin, keşke etmeseydin, duan kabul edildi. Bir daha çocuğun olmayacak. Fakat bu fani dünyada birkaç senelik çocukluk zevkini alacaktın ve bitecekti. Fakat Allah o çocuğun o sevimliliğini üzerinde bir kat daha sevilmek ve sevmek ve güzellik üzerine sana Cennette verecek. Üzülme dar-ı fenayı dar-ı bekaya değiştirdin, “Elhamdülillah” de “Ve Allah’a şükret.” buyurur.
Bu beddua üzerine o sevimli çocuk birkaç gün içinde hastalanıp vefat eder, bir daha da kendisinin çocuğu olmaz.
Şeyh Abdülhadi; babasından sonra en faal ve Tarikat-ı Nakşibendiye-i Küfreviyeyi genişleten ve etrafında halife ve sufileri toplayan, dine ve tevhide hizmet eden ve insanları cezb edip kötü yollardan kurtaran, Küfrevi kolunun en ekmel ferd-i müteferridi idi.
Hatta halife ve sufilerin arasında ismiyle değil, “Hazret-i Şah” ismiyle yâd edilirdi. Hakikaten Pir’den sonra, asrın şeyhlerinin içinde şeyhlerin şahı idi. Zamanın şeyhleri de bunu inkâr etmemişlerdir.
Harika bir cezbeye sahip idi. Onun yanına gelen halife ve müridler bir daha ayrılmak istemiyorlardı. Hatta zaman zaman yanında oturan ve onun nur-u vechinden istifade edenler, yemeye çağırdıkları zaman “Ben aç değilim, benim yemek içmek ve istirahatımı Şeyh hazretlerinin nur-u vechinin nazarından alıyorum, başka şeye ihtiyacım yok” diyorlardı.
Şeyh Efendi’nin emriyle tarikatına ve itikâfına gidenler vücudlarını mucitlerine feda ederlerdi.
Sünnet-i Seniyeye tam mutabık olarak Hazret-i Şah’tan hilafet ve icazet alanlar 20 kişidir. Hepsi de medrese âlimleri, muttaki ve salih insanlardı. Şeyh Efendi’nin emriyle bütün hayatlarını insanları batıldan hakikate, şirkten tevhide, adavetten muhabbete ve aşk-ı ilahiye getirmeye verdiler. Bu hizmet 1914’de Şeyh Abdülhadi Efendi’nin vefatına kadar devam etti. Şeyh Abdülhadi hazretleri Bitlis’te babasının türbesine defnedildi.