Şeyh Abdülhalık Küfrevi
Hazret-i Pîr’in Seyyide Fâtıma Hanım’dan olan ikinci oğludur. İlim ve irfan tahsilini babasının yanında yapmış, ondan hilafet icazeti almıştır. Ömrünün sonuna kadar İslamiyet’e çalışan bir kişidir. Şeyh Abdülhalık 1916’da Ruslar Bitlis’i işgal ettiklerinde Ruslara karşı cihad etmiş, Şeyh-ül Garip mahallesinde şehid düşmüştür. Şeyh-ül Garip türbesinin giriş kısmına defin edilir. Evlenmemiştir. Nesli yoktur.
Şeyh Abdulhalık hazretlerinin Ağrılı sofisi Şeref Efendi, şeyhinin şehadetini 110 yaşındayken aşağıdaki şekilde anlatmıştır. Kasım Küfrevi ile birlikte milletvekili olarak görev yapan Tutak’tan Halis Bey’in babası Hamidiye alaylarında Abdülmecit Bey idi. Alayı Bitlis’e gelmişi ve Şeyh Abdulhalık Hazretlerini ziyaret ederek ardından Diyarbakır’a gitmiştir. Askerlerle beraber Diyarbakır’a giderken, techizatlarının yarısını ileri bir tarihe kadar muhafaza etmek amacıyla Tekke’ye bırakmışlardır. Bir süre sonra Rus işgali sırasında Ermeniler ayaklanmış ve halka eziyet etmeye başlamıştır. Bitlis merkezdeki Arap köprüsünün bulunduğu bölgeyi kesmiş ve Bitlis halkını öldürmeye başlamışlardır. Bu sırada tekkedeki silahlar hala dönecek alay için muhafaza edilmektedir.
Bitlis halkı, Diyarbakır’a doğru kaçarken Şeyh Abdülhalık Hazretleri, dergahtakiler dahil Bitlis halkının güvenli geçişini sağlamak umuduyla beşyüz askerini silahlandırmıştır. Bu sırada Şeyh Abdulbaki Hazretlerinin talimatıyla aile mensupları ve maiyeti Diyarbakır’a doğru gönderilmiş, ancak tekkede Zora Ağa adlı türbedar kalmıştır.
Şeyh Abdülhalik efendi liderliğinde bu grup, Ermeni çeteleriyle savaşarak bine yakın Ermeniyi öldürmüş, Bitlis halkının bir kısmını kurtarmıştır. Arap köprüsü çevresinde gösterilen son direniş, talebelerin tamamının şehadetiyle sonlanmıştır. Şeyh Abdülhalik’in yanında mücadele eden bir diğer sofisi Şeref Efendi, “Bunlar bizi öldürecek, ne emredersiniz?” diye sormuş ve Şeyh Efendi teslim olmayacaklarını belirterek şehadetinden hemen önce Ermeni papazını vurmuş ve akabinde boynundan vurularak şehadet mertebesine ulaşmıştır. Sofi Şeref ise bu savaşta ayağından yaralanarak yere düşmüş, herkesin öldüğünden emin olmak için gezen Ermenilerden kurtulmak için ölü numarası yapmıştır. Gece karanlık çöktüğünde tekkeye sürünerek giden Sofi Şeref, Zora Ağa ile birlikte Şeyhlerinin yanına varmıştır. Ermenilerin dikkatini çekmemek için Şeyh Abdulhalık Hazretlerini Şeyh-ül Garip türbesine bırakmışlar ve sabah gelip tekkeye götürmek üzere üstünü örterek gece orada bırakmışlardır. Ancak, sabah geldiklerinde Şeyh Abdulhalık Hazretlerini bulamamışlardır.
Şeyh Abdülbaki Hazretleri rüyasında Şeyh-ül Garip’in, Şeyh Abdülhalik Efendiyi türbesine misafirleri olarak aldığını görmüştür. Yıllar sonra, 1950’de Şeyh-ül Garip’e hizmet eden Zülfükar ailesinin yakınları vefat etmiş ve defin için türbede boş gördükleri bir alana mezar açılmıştır. Boş olması gereken mezarın içinde silahıyla, başında kalpağıyla bozulmamış bir şekilde bir zat bulmuşlardır. Yeğeni Şeyh Nesim Küfrevi tarafından teşhis edilen Abdülhalik Efendi’nin cenazesi uygun bir şekilde defnedilmiş, üzerine mezar yapılmıştır.
Şeyh Abdulhalık Hazretleri, sağlığında, Cuma namazı çıkışlarında fakirlere yardım ederken hep dua eder ve der ki: “Dua edin, şehit olmayı nasip buyurun.